Friday, December 15, 2006

Roads

The best place to go, how can it feel this wrong??

Wednesday, December 13, 2006

Gunler gunlerin ardindan...

Bilenler devamini getirirler, anlamlarlarda dahada derin anlamlar ararlar... Simdiki soguklar ekim havasiymis yani nisanda daha subat esintileri olma ihtimali cok yuksek buralara hic yaz gelmicek. Ilk defa icinde kalp kirikliklarindan bahsetmedigim mektuplar yazmaya basladigima gore, gecen uc ayin az kalan iki haftasindan belkide. Sonraki iki haftayida bi dikiste icsem vucudumun sersemligiyle done done gelirim gerisi geriye; bir gelirimki garip aksanlardan cikan turkce gelimeler iyice komiklesmis. meydanlardaki buz pateni pistleri hala erimemis... yazik kendini bitki sanipta olduklari yere kok salanlara, semiolojiyi ya da etkili simgeleri ya da bana yol gostersin diye diledigim dileklerin sonuclarini yabana atmasam daha mi hayirlisi olur acaba benim icin. Bugun balkona cikip koca bi lila suya beyaz yapraklar koysam ve birkez birkez daha fisildasam icine, icimdeki hafiflenen heyacanlarida koysam ustelik, bu sefer gelir mi? Yaz'dan bahsediyorum...

Thursday, December 07, 2006

True Love Waits,



Sinon tanpis!

Monday, December 04, 2006

A Plot Summary

Siz ispanyol musunuz?? Hayır ama bende biraz uzaklardan geliyorum, hafif cekik ve siyah gozlerimin sebebi babam. Cok muhtesem bir sehir Istanbul'da mı yasıyorsunuz? Hayır ama yazları ve kısları belirli aralıklarla yasamıslıgım var, bu kadar iyi bilmemin sebebi babam orda yasıyor. Uzun zamandır burda mısınız? Hayır ama fransızca konusmayı bu denli cok sevmemin nedenidir burda olmam. En cok neleri ozlediniz biraz bahseder misiniz?? Hayır ama bunların en iyi anlatabilecegim yolda ilerliyorum, filmlerde gercekleri gozune soka soka yansıtmalıyım. Biraz daha güneşlenmek ister misiniz?? Hayır ama bu nereye kostuklarını bilmediğim gri bulutları elimle silerek güneşi kendim cıkarmak isterim...

Thursday, November 30, 2006

kasım bitmeden, dip notlar...

İnsan vücudunda da lades kemiği vardır ve bu kemikle tutuşulan iddiada iki taraftan biri mutlaka ölür.

Küt diye düşen gece.

Aşkta beklentiler tehdit unsuru oluşturdu mu, sevgiliyi öldürmeli!! Aşkın başı kalabalıksa çıkıp gitmeli. Aşk ağaca çıktımı itfayiyeyi cağırlmalı, çünkü aşk "pisi pisi"ye gelmez.
K.İ (pop h'art)

Tuesday, November 28, 2006

"The best education in the film, is to make one. "


Thursday, November 16, 2006

TUNALI
bilmem anlata biliyor muyum?

Tuesday, November 14, 2006

art & illusion

Friday, November 10, 2006

Triloji

Wednesday, November 08, 2006

a baby was born

3
13
23 derkeennn artık her gelen yeni yasıma 60'ıma giriomusum gibi tepki veriyorum,
sanırım bu başlayan ilk Ally Mcbeal olma belirtileri,
yedi sene sona sampanya renkli duvarlı, mezzanini olan bi evde surekli dısarıyı seyrettigim catı katı camından eminimki yalnız bakıyor olucam...
Daha cok detay aklımda tutmalıyım her sene parmaklarımın arasından kum gibi akıp gidicek derken geçmişten çıkardığım deniz kabukları altında boğulur yeni detaylara sarılamaz oluyorum, çünkü artık haşin akrep kadını yerini her an kalbi çırpınan balık adültüne bırakıyor. ABARTıcam işte 30 uma az kaldı çünkü, artık bir sürü topuklu ayakkabım (Ankara'da ki ayakkabılıkdakileri özlüyorum hatta) ve tipik feminen sorunlarım var.
bugun melankolik bugun çıngıraklı olma diyo uzaktan gelen titreşimli mesajlar
iki dakika sona 09 kasım 2006, Bugün benim günüm...

Monday, November 06, 2006

SAGOPA-Kürdan Kollar*mutlaka dinlenmeli

FERİ KAÇMIŞ 2 GÖZ,BİRBİRİNE SARILMIŞ 2 TİTREK DUDAKTAN İBARET SURATIM.(YARDIM ÇAĞIR!....)
KURTARIR BEDENİ ELBET BİRİLERİ YA.KÜRDAN KOLLAR AĞIRLIĞINDA EZİLİR,DOKUNSALAR AĞLARIM,AĞRISI FERYAT.
(TAHAMMÜLSÜZÜM !...)
DİNDİRİR ACINI ELBET BİR MELEK YA.

Friday, November 03, 2006

sabaha karşı UÇbUÇuk
















bİR GUN AnkaRa "Hiç olmayan Şehre" giden metrO duraklarıyla donanırsa,
yakamda tinkerbell'le geri dÖnebilirim...

It's all a bit tragic, really, isn't it?

Tuesday, October 31, 2006

rest in summer


cipcip
Video sent by aycici

funktial citizen

Monday, October 30, 2006

KristalSElleri

Cok parlak olmasada alaca karanlık turuncusu ılık bir fısıltıyla beraber hosuma gidebilir.
Yuzlerce kez tekrarlanan istekler sadece remixlerde guzel gelirken vahsi doganın kulagına, belkide her sabah yerlerde gordugun seffaf yapay köpükler onları ufleyene dogru hafifce yurudugun yönü degistirir. Elbet her şehrin bir köpük üfleyeni vardır. Acımasız olabilmek icin daha once hic acıyı tatmamış olmak gereksede agır çekim izlediğinde mutlaka ufak bir ucu kalkık yanı gorulur. Anlam veremedigin sekilde dengesiz solukları cam sisede hapsetmek, lamba cini olmamaları icin kendine sozler vermek ancak nefesini 90a kadar sayarak tutmanın verdigi bas donmesinden baska bir ise yaramaz.
Ben sanki metronun icinde elinden kacmıs bir uçan balonum, gidip
gelmelere tanık olmaya hapsolmus. Binip giden trene ve belkide camdan kendi yansımana melankolik bakıslar atan ve tam o anda dısarda gordugu pembe kırmızılı vincin ucunda asılı oldugunu goren…koca pembe bi vinc beni belimden tutarak kaldırsada uyanamam yuz yıllık uykumdan. Sadece kartpostal perisi vari gezerek biraz din dir irim aklımdan gecen leri…

Sunday, October 15, 2006

Never Ending Nightmare

Butun ısıgım sonmus gibi gorunmemek icin elmas kupelerden cıkan pırıltılar parpar parlasın diye arkamı donuyorum gunese,
Geceler her seyi atlatmak icin cok daha yorucu geciyor,
Dinledigim sarkıların anlamları gittikce dahada buyuyor,
istisnasız her sarkıda yine kendimi buluyorum...

Nightmare lying here in the dark
Scared like my dreams made their mark
I wonder
Dreamer always alone
Lost in a part of myself I can't find anymore
I wonder if it's gonna end tonight
I can't sleep alone anymore I need you here with me
Even though I closed all the doors
There's somethin' holdin' me
Never Ending Nightmare Always there instead of you Never Ending Nightmare No escape this time from you
I can't sleep alone anymore
Need someone here with me
Never Ending Nightmare Always there instead of you Never Ending Nightmare Punishing me for the things I do

Friday, October 13, 2006

J'ai mal au coeur

Wednesday, October 11, 2006

gone goNE GONE GONE

Aynı histerik krizlere girmemek icin derin derin
hissetmedigin seyleri soyleyebilmelisin,
yirmi uc gun arkamda kalmıs bi guguklu saatim var
uzerine cıkıp zıplayarak parcalamak istedigim
ben geçmişi severim... ne şimdiki zaman gibi acı verir,
ne de gelecek kadar belirsizdir.

Tuesday, October 10, 2006

Roads of Motivation

Friday, October 06, 2006

Boomerang

Ne kadar uzaga atarsan o kadar gec doner ama illaki doner mi bilmem? Gordugu bi anlık parıltıya takılıp kalmaz mı? Bilmem...
Hep geri donmesi icin hep atmak mı gerekir??
Saklamak kucaklamak sarılmak belkide camdan bir fanusun icine koymak gerekmez mi??
Bilmem...Belki

Thursday, October 05, 2006

illuminatioN [running water] Reflection


Tonight I'll show you how lights are prepared, love, friendships, relationships.
All those ships.

Wednesday, October 04, 2006

Parallel Synchronized Randomness

















*Strictly Recommended

Monday, October 02, 2006

silence, patience, bring me an ambulence

c vrai c vrai, je rêve trop

her gece baska bi dunyaya uyumak ve belkide gece yarısı dusleri yuzunden sinemaya gitmeyi hep gunduz istemek
ustelik gorduklerimi cok nadir unutuyorum fil gibi uyanıp herseyi en ince ayrıntısına kadar aklımda saklıyorum, ruya defterimi ustelikte EVim de unuttum
mavi rafların ikincisinde uzeri acık mor lila rengi ilk sayfasında"uykusuzluguma" yazıyor
gecede belki iki uc farklı hikayeye uyanıyorum
bırakmak istemedigim unutmaya korktugum hayatımı oyle tazeliyorum...

c'est vrai que j'en dis trop
c'est vrai que j'en fais trop
c'est vrai c'est vrai je rêve trop..
il est vrai que je t'aime un peu trop
C'est vrai , c'est trop, je le reconnais
C'est vrai c'est beaucoup trop
Mais au moins tu sais qu'c'est vrai

Wednesday, September 27, 2006

Cherry Coke like me



parmak cocuk kadar kucuk cornettolar yemek ve bir sinema salonundan otekine kosusturmak.

surekli dısarıda biseyler oluyormus gibi seslerin yukselmesi, arada duyulan guzel muzikler,

21.Festival international du film Francophone de Namur'e iki biletimiz olması...

Sürekli trenle farklı binbesyuz yere gidebilme ihtimali... geride bıraktıgım melankolik yasantımı ozlerim eminim

ama daha bir süre sonra.....

Monday, September 18, 2006

Hoşçakalankara

how can I feel this moment?

Alismak, sevmek, tanimak, dokunmak hep ayni “tat”ta saplanip kalmak.
Sonunda kurtuluyosun goz korkutmacalarinin gercek olmasi ve bu sefer korktugun anlarda yaninda kimse olmamasi belkide en istenilen hayallerin, gerceklesen golgesinin, karsinda bu kadar kocaman durmasi.
Sogukta usumeyen. Kalabalikta arkasini donen, kirmizi japon baligimi mavi zanneden, tek basina bir dikiste onyuzbinmilyon sise devirebilen birinden bahsediyorum, epeyce uzun bir suredir.

Tuesday, September 12, 2006

Twilight on my eyes

It's your name I hear
inside my head sweet
like the many tears I shed It's your name
I call your name I read my prayer, my creed ]
It's your name I hate because
I love you still and I can't live this way
It's your name I keep The only thing
You can't take away from me
I wanna hold you so someday I'm gonna dive in your eyes be castaway
I wanna please you so please stay and I will lead you Faraway, away, away, away...

Saturday, September 09, 2006

Coming Soon Commercials

TOSDORi TOSDORi



yeniden Blogumun adi anlam kazandi!!!










Bir kere daha yaz gelmesini bekleyene kadar ben gidiyorum...

Thursday, August 10, 2006

The kingdom of FAR FAR Away


Once upon a time, in a kingdom far, far away, the king and queen were blessed with a beautiful baby girl, and throughout the land everyone was happy, until the sun went down, and they saw that their daughter was cursed with a frightful enchantment that took hold each and every night. Desperate, they sought the help of a fairy godmother, who had them lock the young princess away in a tower, there to await the kiss of the handsome Prince Charming.

Bazen herkes kendini çok çok çok uzaklarda gibi hisseder. Yüksek kulenin tepesinde sanki 7 gün değilde tam 7 sene geçti...

Bazen herkes bir prens bekler...

Thursday, August 03, 2006

A.I.D.A

gemişi kurcalamak hiç iyi bir huy değildir bilsende bilmesende bişi farketmez çünkü değiştirilemez yargısı kısa ve özdür.
geçmişi kurcalamaya hep bayılırım sanki ilk kez gidilen bir evde yalnız kalmak ortalığın sana kalması zevkini verir,
kimse birşey anlamasın diye aldığın herşeyi eski yerine koymalısın
gördüğün şeylere görmedim demelisin...

sahilde, boğaza doğru hafif serin ıslak geniş bi kaldırımda bisiklet sürmek ve sanki biraz daha hızlı
çevirirsen pedalları kilyos ordanda karadenize gidebilicekmiş gibi,
karşı tarafa geçmeden anadoluya geri dönülmez mi?

eskiden ben nasıldım anane?
küçükkende çok konuşurmuydum anane?
hangi oyunları öğretirdin bana anane?
senin annene ne gibi ukalalıklar yapardım anane?
kaç kere seni bizden kaçırdım anane?


akşama doğru sonbahara doğru bi saatliğine benimle kahve içmeye gelen elime mum diksin.
görmek istediğim parmakların hepsi parmaklıklar arasında kaldı tam iki bayram arasında kaldı...

herşeye çok karışıyorsun anane benim ismimi koyalarken nası olduda karışmadın?
karıştınn tabikide peki ne düşünmüştün?
cevabı ilk kez duyacaktım ya sevdiğim bişey olursa

Ayda...

gerçektende öyleymiş, çokda sevdiklerim içindeymiş
seni şimdi gerçektende sevdim anane.

Tuesday, August 01, 2006

bISTro

ortasında su olan bir sehrin diger yakasına gecmeyi bu denli ISTemedim ilk kez...

oysaki karşı tarafa avrupa yakası diyorlar ya,
gitmesi daha kolay hayallere.

grimtrak

sıcak

ufak

paranoyak

bir şehri sevmek mi yoksa bu özlemek mi alışmak mı ona, vazgeçememek mi bırakamamakmı?
Beklediğim yaz çoktandır geldi...

daha da yaz olanlara gitmek gerek
bindiğim bISTrodan inmemem gerek
engerek.

Friday, May 05, 2006

Lanny aslinda kimseyi incitmek istemez...

Balon yutmus gibiyim; ne kalp ilaclari ne agri kesiciler nede yara izi merhemleri iyi gelebilir. Hic sanmiyordum ama seni öldürüyorum, oysaki sadece sevmek ilgilenmek istemiştim. Filmelere inanıp sabah bambaşka biri olarak uyanmayı

dilemek istiyorum çünkü sabah bir cinayet işleyebilirim. Ya da seni gece fanusunda yaşamaya mahkum edebilirm. sürekli kendi beynimle puzzle olamam ki. cok sıcagım atesım cıkacak bu gece, buz kuvetinde uyumayalı yıllar oldu. sen yat sevgilim ben gelmiyorum...

Thursday, April 20, 2006

oda numaram 2319-recovering

kendini kontrol et! kendini konrol et!
bunu başarınca her şeyin üstesinden gelinir diye bilinir yıllardır
Oysaki kontrol edemediğim tek şey kendim...Bilinç altım, bedenim, kelimelerim, sayıklamalarım...
bir süre sonra bedeninden rengin alınmışcasına kendini seni ittirenlere bırakmak seni sürükledikleri yere gitmek ve o anda çaresizce önüne çıkan herkesi sevmek. sevmek GÜVeN verir ya ondan ne kadar seversen o kadar GÜVeN hissedersin yanılgısıyla son çırpınışlarda daha çok kişiyi sevmek.
hayatta tek yaşanmaması gereken illüzyon, tekerlekli bir nesnenin üzerinde bir yere götürülmektir. Bu his gerçekte olsa yanılsamada olsa insanı boşluğa çeker. istediğin yöne gidememe, durduramama ve sonrasında artık geride kalan kişilere, duvarlara tutunmaya çalışma, boşluğa gitme anının korkusu,,,
peki ya ben istemeden elimi kolumu oynatan ne? açık gözlerimden içeri akan görüntüler ama record düğmesine basamayan beynimi kontrol eden?
kendim mi yine? hiç sanmıyorum

ve sonra

onca şeyin arasında uğraştığım yine aynı sorunlar, senli benli bizli sorunlar,,, hiç önemi yok aslında
gerçekten yok
benm öyle ilginç saygı duyduğum bir bilinç altım varki onla ilgilenmeliyim
seni beni geçiyorum artk
göz yaşları değerli çünkü kalp çarpıntılarıda, elimden geçen sıcaklıklarda
çimenlerde güneşlenmekte değerli ama "kendi"M için sadece

Sunday, March 19, 2006

kuzin...for you

Everybody's Gotta Learn Sometimes

Thursday, March 16, 2006

Le couple temoin

Bitemedi bu mart. Bahar ayı olmasına rağmen ne kadarda arada kalmış, ne kadarda mutsuz bir ay. Oysa ben bu bahara iyi girerim sakin girerim sanmıştım. Ne kadar da yanılmışım. Bu seneki göbek adım “yanılma”. Değişik türlerde iyileşmeye meraklı yaralar kaplı bedenimde. Daha bu sene hiç aşk reçelleri bulaştırmadım yüzüme gözüme. Yiyemedim. Bana zehir verip içirseydinde keşke herşey bir anda olup bitiverseydi. Hala sürüyor can çekişmelerim. Acı sadece ağzımın içinde hissettiğim tattan ibaret değil. Bedenim kelepçelenmiş. Uyanmayacağım uykulara yatasım var. Sakız drajeleri olsam kutumda sessiz sessiz ağlardım. Sakız drajesiydim sen beni çiğnedin. Şimdi yamuk yumuk olmuş, yumuşak bir haldeyim. Gaz hali sıvı hali katı hali birde sakız hali. Sen benim bu sakız halimi takınmamın en zararlı sebebisin. Şimdi kolaysa beni yeniden draje yapsana. Sıkılmak bu kadar kaaaaadir midir herşeye. Birde şu psikanaliz, psikoloji, felsefe dallarında sıkılmayı inceleseler. Benim kafamda koyabilceğim anlamlar yükleselerde rahatlasam, çünkü yaz geliyo, bahar gelio, sevinesim gelio ama MART kart kart kart. - 18 mart 2005

Wednesday, March 15, 2006

ADA


Yilda 3000 kere, ayda 30 kere, haftada en az 3 kere orda olmayı istemek...Ada yolları, ada vapuru, ada dometes reçeli, ada şarabı, ada KIZLARI. Hepsini aynı anda istemek, hep gitmeyi istemeye odaklı hislerimi en çok çeken yer. Vahit'in yeri, Hafız pilavı, Pakize'nin pansiyonu, Ayazma plajı, Sulubahçe'nin en sarayımsı paspal evi...Beni ilk defa oraya sürükleyen kaderimin küçük kızı ve onun sarışın minik bahar'ı. Ada'da olmak, Ada'lı olmak, gökyüzünden denize yıldız yağdığı her gece "gece cümbüşlerine" uyanmak saat tam onikide.

Thursday, February 23, 2006

2004

Bir cocuk geçti kapıdan, yılları, anıları, güveni aklında tutan bir çocuk. Hafızası çok iyi. Ezberi kuvvetili, seni beni hayatı ezberleyebilir. Takılırsa elinden ben tutarım, zaman tutar. Beni hep araba, vapur, otobüs tutar. Seni ben tutarım sen beni tutarsın. Aynı tarihte yazılmış yazılar arasında tezatlık getirebilir. Kimi zaman tezatlık değişik bir baharat gibi yemeye, ortama ayrı bir hava getirir. Aynı çatı aynı genetik çaprazlama iki farklı zatı meydana getirir. Biraraya getirir, zorlada olsa iyiki getirir. Getirirlemeyen tek şey mutluluktur. Onu sen kilden yaparsın ellerinle alnınla yaparsın, bakanlara öğretirsin. Şişmanın boyu uzar kısanın kulakları uzar. Pinokyo olsa o da burnunu sokar. Hissedilmesi gereken endişeler bu anda işte insanın içine konar. Bu şarkıyı “Cure” söyler. Cure dinlemelisin günün birinde. Always pain, always pain, always dark der cure ama sen aldırma. Sen hep aklını kullan. Çok sık klasik müzik dinle, mümkünse contrabas çal. Spor yap. Aşık ol. Sık sık aşık ol. Uyku gibi birşey inmeye başladı inmelerden bana neyse benden sana çok yaşa sağlıcakla kal.

Wednesday, February 22, 2006

favorite quote

Bu şehirden beni kim götürüyor?!Belirli bir yaralı olmak ayrıcalığı mı, yoksa ortada bırakılmış olma gerçeğiyle yüzleşirken kendi iç kimliğime duyduğum öfke mi?! Tren mi, uçak mı, otobüs mü, ayaklarım mı?! Beni bu şehirden ne götürüyor?! Bardaklara, şişelere attığım yumruklar mı, bir söz söyleyecekken boğazıma oturan yumruklar mı, sevgimi bağırırken üzerime kalkan yumruklar mı?! Senin yumruğun mu, benim yumruğum mu: Kimin bu el; hanginizin ya da hangimizin?! Tutulmak istenen bir el nasıl şekil değiştirip yumruk oluyor?! Canı isteyen tanrısına yumruk atmaz. Tanrısından yumruk yiyen ise, bir daha ayağa kalkamaz.(K.İ, y a r a l ı o l m a k a y r ı c a l ı ğ ı)

Thursday, February 16, 2006


Goruntulenebilcek bir suru hikaye olmasi ama
bastirilmis sanrilar arasindan cikaramamanin verdigi sikinti gunlerdir.
Duzenli hayat istegiyle yanmak ama duzen gorunce kusmak.
Insanin kaderi kisiligidir...Herakleitos

Wednesday, February 15, 2006

hafif eski hafif basla

Ben senden önceyim. Bazen sıralamayı sorgulamalısın.
Boynuz kulağı her zaman geçmeli ama sen beni geçmemelisin. Ben hep senin nerde olduğundan emin olarak terkettim eskileri fark ettin mi?
Bu hep ve her zaman böle olmalı yoksa en son noktada tökezlerim, düzelemem. O zaman işte beni düzerler, beni şişe dizerler, beni dizelerler.
Zaman seni hatırlatmayı öğretti bana zaman zaman.
Yazık oldu sonrakilere, yazık artık bundan sonrakilere.
Herşey kader herşey önceden yazılmış dakika şaşmiyor buna inanıyorum,buna inanmama inanamazsın. Beni hep güldürüyor hayat en kötü anlarımda.
Kötü diye birşey yok, trajik diye birşey var. Kız güzel değil, kız ona göre değil bunu görmüş öyle sölüyor. Kızında itiraf edemediği türlü şeyler var.

Sürekli bir kalpler kırılıyor.
Ama birgün küçük parlak periler-her biri bir renk- kızı buluyorlar,periler geceleri siyah oluyor, gece görünmüyorlar. O anlarda işte kızı taşırlarken kız uçuyormuş gibi görünüyor. Kızı bulan küçük parlak periler ağlayamıyorlar. Kız ölü gibi ama canlı bir ölü, kız yorgun, kız bitkin, kız susamış. Ona en acımasız şeyi yapmış kişi onu susatmış. Susuz bırakmış. Periler baygın kızı gece bulmuşlar. Karıncalar gibi tutmuş taşımışlar kızı, gece siyah olan periler kıza uçuyormuş gibi hissettirmişler. Kız susuzluğunu unutmuş. Elleriyle perileri yoklamış. Hatırlamak kaç kere olur? Her an herherşeyi hatırlar mısın? Bazı şeyleri sürekli ilk anmış gibi hatırlarsın, onları unutmamak için hep hatırlatırsın. Kız perileri hiç unutmusluk etmemiş. Periler kızı götürüp elleri suya değecek şekilde yatırmışlar kıyıya. Günün yumuşak tınısı kıza daha önceleri hep dokunduğu birisini hatırlatmaya baslamis.
Çok garip şeyler olmuş eskiden taa eskiden perilerden de önce, anlatırım, anlatırım... Burnuma giren sinekten ürktüm, bir gün mutlaka anlatırım.